DOSYA MODERN TÜRK EDEBİYATINDA ERKEKLİK ALGISI 

SEMA KAYGUSUZ’UN ‘BARBARIN KAHKAHASI’NDA ERİL ZİHNİYETİN İZLERİ

“Kadın doğulmaz, kadın olunur.” diyordu Simone de Beauvoir, 1949’da yayınlanmış eseri ‘İkinci Cinsiyet’te. Kadın kimliğinin, Batı felsefesindeki düalizme dayandırılarak mutlak kabul edilen erkeğin ötekisi olarak inşa edildiğinden söz ediyordu Simone de Beauvoir, eserinde. Kendi cinsiyetini dile getirmeden, sürekli başkalarının cinsiyet özelliklerinden söz eden, kendinin ötekisi olarak kadın kimliğini inşa eden erkek ne menem bir öznedir acaba? Erkeklerin dillendirmediği ama kastettiği ötekiler ya? (Kadınlar, çocuklar, eş cinseller, siyahlar, düşmanlar, hainler diye uzayıp giden liste.) Kadını inşa ederken asıl kabul edilen erkek öznenin tek bir biçimi mi var, peki? Toplumun erkek olarak…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘TÜFEKLE VURULACAK ŞEYLER’ VE VUSLAT ÇAMKERTEN ÖYKÜCÜLÜĞÜ

Uzun Sıcak Yaz / Okuma Günlükleri – II “Çıkıp iki oda bir salondan/ Ateşli silahlar elimizde, Uma’nın kılıcı belimizde,/ Savunma ve dövüş sanatlarında ustalıklı./ anitsayac’ta bu kadar kadın ismi yeter,/ Yeter artık, yeter çıkalım zıvanadan…” –Birhan Keskin / Aslı Serin (*) Uzun sıcak yaz… Bu yaz, her anlamda yakıp kavurmaktayken hepimizi başka başka, kendi kuytumda, en sevdiğim yerde, masamda, okumaya, eski hızımı yitirmiş, koşmaktan vazgeçip rahvan adım geçerken dünyadan yakalayabildiğim yerden günceli takibe devam ediyorum. Öncelikle adıyla beni cezbeden kitabından başladım Vuslat Çamkerten okumaya. ‘Tüfekle Vurulacak Şeyler’… Zaten herkesin vurulup,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

GÜLHAN DAVARCI’NIN ‘SİSLER DAĞILDIĞINDA’ ROMANINDA BABA-KIZ İLİŞKİSİ ÜZERİNE

Uzun Sıcak Yaz / Okuma Günlükleri – I “Dünyaya bir kez çocukken bakarız, gerisi hatıradır.” – Louise Glück Uzun, sıcak bir yaz… Aslında son ayına girdik çok uzun sandığımız yazın, biliyorum ama yakalayabildiğim zamanı kayda geçirmek istiyorum yine de. Çünkü yaz geçiyor; kalan, zamana direnen yazı oluyor. Yaz başında okuduğum kitaplardan biri ‘Sisler Dağıldığında’. Everest’in ilk roman ödülünü almış 2023’te Gülhan Davarcı bu romanla. Bu romana baba-kız ilişkisi, sevgi, sevginin bir nevi tahakküme dönüşmesi bağlamından bakmaya çalışacağım. Gülhan Davarcı, 1984’te Kayseri’de doğmuş. İstanbul Üniversitesi Kadın Çalışmaları Anabilim Dalında “Şen Sahir…

Devamını Oku
EDEBİYAT RÖPORTAJ 

SICAK BİR ADANA YAZINDA “İNCİRLİK” OKUMASI: TAÇLI YAZICIOĞLU İLE SÖYLEŞİ

Bundan beş-altı yıl kadar önce Taçlı Yazıcıoğlu’nun öncelikle Adana’da doğmuş bir yazar olarak dikkatimi çekmiş olduğunu anımsıyorum. Bir roman yazmış, o roman iyi bir yayınevi tarafından yayınlanmıştı. O roman, ‘Hep Sondan Başlar’, bir ilk roman olmasına rağmen kurgusuyla, hikâyesiyle, yarattığı karakterler, akıcı üslubu ve ince mizahıyla çok şey vadediyordu. Nitekim kısa süre içinde dört baskı yaparak başarısını perçinledi. Taçlı Yazıcıoğlu’yla 2021’de, pandemi zamanı bir söyleşi yapmıştık. O sırada her şey Zoom’dan gerçekleşiyordu. ‘Hep Sondan Başlar’da Adana’yı ister istemez gözüm aramıştı ama onun Adana hakkında yazdıklarını okumak için biraz daha beklemem…

Devamını Oku
21 MART DÜNYA ŞİİR GÜNÜ DOSYA 

LALE MÜLDÜR ŞİİRİ ÜZERİNE

Şiir edebi türlerin en eskisi, en ilkeli, en kolayı (sanılan) ama aynı zamanda en zoru… Ninnisini, manisini, ağıtını kadın sesine teslim edip düşüncesini, kavgasını, yiğitliğini, pervasızlığını erkeklere has kılan en eski, en ilkel, en kolay (sanılan), aynı zamanda en zor söz… Edebiyatın en eski türü olan şiirin kadın sesinin, kendini özne kılan en özgün şairlerinden biri olan Lale Müldür’e onun şiirinin öznesine odaklanmak istiyorum bu yazıda. Dünyadaki düşün, bilim alanlarında yaşanan hızlı değişimlerin bizde de etkilerini gördüğümüz 80’li yıllar kadın şairlerin dergilerde daha fazla yer bulmaya başladığı yıllardır. 80’lere kadar…

Devamını Oku
GEZİ 

ALMANYA KIRSALINDA BİR GEZİ – II: BİLİMSEL VE ÇOKKÜLTÜRLÜ MANNHEIM

Neckar Nehri kıyısındaki evin bahçesinde otururken sormuşlardı, nereleri gezdiniz, diye Suna ve Simon. Gezdiğimiz yerleri sayarken Heidelberg’e iki kez gittiğimizi ama ikisinde de gezmeyi istediğimiz her yeri göremediğimizi, zamanın yetmediğini söylemiştik. Gülümsüyor Suna: “Romantik Alman kenti Heidelberg, gezmeye doyulamayan şehir.” Sonra ekliyor: “Heidelberg romantik şehir; ama Mannheim da bilimselliği ve çokkültürlülüğü ile öne çıkıyor.” Mannheim; Baden-Württemberg eyaletine bağlı, eyaletin ikinci büyük kenti. Kuzeyindeki Frankfurt’la (Frankfurt başka bir eyalete bağlı) güneydoğusundaki Stuttgart daha büyük kentler. Her ikisi de ticaret ve kültür merkezi. Mannheim, bu iki kentin arasında bir noktada yer alıyor.…

Devamını Oku
GEZİ 

ALMANYA KIRSALINDA BİR GEZİ – I: ROMANTİK HEIDELBERG VE ANILAR

Ankara’da ılık, güneşli bir sonbahar kendini gösterirken döndük Adana’ya, önceki dönüşlere benzemeyen duygular içinde. Nerelere gidersek gidelim bir süre sonra bizi çağıran, kendini aratan bu şehre, öncekiler gibi olmayan bir dönüştü bu. Eylülü hiç hissettirmeyen bu şehirde şimdi günlük rutinler içinde koşarken güzel geçmiş bir yazı, dolu dolu yaşanan her günün bütün saatlerini yeniden hatırlama zamanı… Artık eylül, gelecek yazı düşleme, düşünme, bekleme zamanı… Bekleme yerindeyim. ANILAR Heildelberg’e yakın, Neckar Nehri kıyısında Sunaların evinin bahçesindeyiz. Evin küçük oğlu (büyük çocuk, Niko babaannesindeymiş bir haftadır, tatilde. O nedenle bugün bütün ilgi…

Devamını Oku
EDEBİYAT KÜLTÜR-SANAT 

BİR EDEBİYAT UYARLAMASI OLARAK ‘ALMANCA DERSİ’

Kürsüdeki adam tebeşirle tahtaya el yazısıyla yazıyor: “Die Freuden der Pflicht” (Görevin Zevkleri). Filmde çeviri böyle yapılmış. Görevin Zevkleri. (Romanı Ayşe Sarısayın çevirisiyle okuduğunuzda onun ‘zevk’ değil ‘tutku’ olduğunu göreceksiniz. Eserin temasını nasıl etkiliyor bu çeviri farkı, filmle roman karşılaştırıldığında anlaşılıyor.) Sıralarda oturan gençler önlerindeki siyah kapaklı dosyanın içindeki beyaz kâğıtlara kalemlerini mürekkebe batırıp yazmaya başlıyorlar. Kameranın odaklandığı genç ise yazmıyor, kalemini elinde çeviriyor. Kürsüdeki kişi soruyor: “Siggie Jepsen, sorun var mı?” Genç, başını sallıyor. Bir süre sonra kürsüdekinin dikkati kendi üzerinden ayrıldıktan sonra sağ elindeki kalemi sol eline geçiriyor,…

Devamını Oku
GEZİ 

BÜYÜLÜ MARDİN’E YOLCULUK

“Bu yolculuk benim mülküm/ öteki bütün yolculuklar gibi/ üzerimde acıların çiğleri hâlâ duruyor/ ve aşkların usulca geçtiği bir vâdi miyim?.. belki…” – Hilmi Yavuz “Bir kez yola çıkan kişi, hep yolda kalır./ Bir kez, zaten, yersiz düşen kişi,/ artık, hep, yersiz kalır./ Yer, ancak başından beri yerde kalanın,/yerleşik olanındır: Yola bir kez düşen kişi,/ artık yerleşemez-yerden söz etmek,/ onu istemek, artık, anlamsızdır kişi için-/ yersizlik, kalıcıdır./ Kalıcı bir yer edinemeyen kişi için,/ kalıcılığın tek yeri yoldur./ Yerini yitiren/ yeniden yerleşemez.” – Oruç Aruoba Yola çıkma düşüncesi nasıl oluştu, Son Baskı’nın…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

FÜRUZAN İÇİN…

“Edebiyatımın ve diğer çalışmalarımın önüne hayatımla ilgili konulardan hiçbirinin geçmemesini önemsedim, önemsiyorum. (…) Ben, benim.” – Kitap-lık, S.152, s.8 2019 yılının Ekim ayında Çukurova Sanat Girişimi’nde (ÇSG) ayda bir kez cumartesi günleri ‘Öykü Serüvenine Yaklaşımlar’ üst başlığında bir yolculuğa çıkmıştık. ÇSG’nin bir “okul olma” çabasının yansıması olarak edebiyat da önemli bir yere sahipti bu yolculukta. O dönem dört ay kadar bu etkileşimli okumaları sürdürdük Sevim Sezer arkadaşımla. Bu öykü serüvenini biz Füruzan’la ve onun 1971’de Sait Faik Hikâye Armağanı alan ilk kadın yazar olarak anılmasını sağlayan, yayınlandığında çok ses getiren…

Devamını Oku