DOSYA MODERN TÜRK EDEBİYATINDA ERKEKLİK ALGISI 

PATRİARKANIN CEBİR TESTİ: ‘FOSFORLU CEVRİYE’

‘Fosforlu Cevriye’ bazıları için şarkı, bazıları için eski bir Türk filmidir. Hatta ‘Fosforlu Cevriye’, Suat Derviş’ten bile daha çok şöhrete sahip. Suat Derviş ise kendi romanına ait filmin afişine ismi yazılmayan, unutturulmaya çalışılan bir kadın. Tam da erkek dünyasına uygun tavırlar… Suat Derviş’in ‘Fosforlu Cevriye’si, yüzeyde “düşmüş” bir kadının hikâyesi gibi görünse de, satır aralarında düşmekte olan asıl şeyin erkeklik imgesi olduğunu fark etmek güç değildir. Bu roman, sadece Cevriye’nin değil, etrafındaki tüm erkeklerin de ifşasını yapar. Ancak erkeklerin ifşası, yüksek sesle değil; suç ortaklıklarının sessizliği, yetersizliklerinin kibri, anlayışsızlıklarının romantizmi…

Devamını Oku
TOPLUM 

EBEVEYN VE ÇOCUK ARASINDAKİ DİJİTAL UÇURUM: ‘ADOLESCENCE’

Sosyal medyayı kullanan ve teknik birçok özelliğe sahip olmayan, sosyal medyadan beklentisi çocuklarından bambaşka olan ebeveynlerle, kendileri gibi sosyal medya kullandıklarını sandıkları çocukları… Belki de kuşaklararası yaşanan en büyük çatırdamaya şahit oluyoruz. Şimdiye kadar bu kadar derin ve bu kadar birbirinden kopuk olanları görmedik belki de… Ebeveynler ve çocukları arasında devasa bir uçurum var gibi duruyor. Hâlbuki onlar çocuklarıyla arkadaş olan ebeveynlerdi… Çoğu arkadaşlıktan atıldı… Ya da en ezik arkadaş statüsünde… 2025 Emmy Ödülleri’nde sınırlı dizi dalında büyük ödülü alan ‘Adolescence’, 13 yaşındaki Jamie’nin bir sınıf arkadaşını öldürmekle suçlanmasıyla başlayan…

Devamını Oku
POLİTİKA 

SEMANTİK BİR KAÇIŞ: BARIŞ

Uzlaşma adına siyasal belirsizliği, tarihsel travmayı ve halkın dışlanmasını örten retorik bir yön değiştirme… Türkiye’de doğan herkesin adından önce öğrendiği bir kelime olabilir terör… Birkaç neslin de en büyük travması, terör ve PKK… Halk, PKK terörünün maddi ve manevi yükünü birkaç nesil sırtında taşımıştır ve hâlâ da taşıyor. Elden ele geçirerek taşıdığımız en ağır yük ve bize bir türlü huzur vermedi. Bir gün bile elimizden bırakamadık, sırtımızdan indiremedik. Canımızın, sevdiklerimizin, paramızın, emeğimizin teröre kurban edilişini yıllar boyu yaşadık. Halkın içinde yarattığı ayrışma, düşmanlaştırma da neredeyse bir türlü kurtulamadığımız Türk-Kürt ayrımını…

Devamını Oku
YAŞAM 

AY BÜYÜRKEN AKLIN KÜÇÜLDÜĞÜ GECE

Ay doluyor, biz boşalıyoruz. Ay yukarıda parlıyor, biz aşağıda saçmalıyoruz. Hani gökte ne varsa yerde de o vardı? Yok! Dolunay denince hâlâ romantik şeyler aklına gelen varsa ya çok âşık ya da çok bilgisizdir. Her romantik fotoğrafın ya da çizimin arka foncusunun dolup dolup boşalması, bizim de kıpırdanmamıza sebep oluyor tabii. Zira sudan oluşuyoruz. Dolunay, tarih boyunca insanlığın hem ruhunu hem hormonlarını yerinden oynatmıştır. Kurda dönüşen adamlar, şarapla çıldıran tanrılar, regl döngüsünü ay ışığına bağlayan kurnazlıklar… Hepsi burada. Ay büyürken akıl küçülür. Bunu kimse söylemedi ama keşke söyleseydi. Astrolojide dolunay;…

Devamını Oku
POLİTİKA TOPLUM 

DİKTA DOLU BİR HAYAT: SUSARSAN SENİNDİR

Kral çıplak değil, sensin çıplak… Otoriter rejimler, yalnızca bir kişinin ya da iktidar partisinin kararıyla ortaya çıkmaz; toplumlar da bu rejimlerin oluşmasına zemin hazırlar. Bir diktatör, önceden hazırlanmış bir sahneye çıkar. Bu sahne; krizin, korkunun, güvensizliğin ve kolektif çaresizliğin ördüğü bir atmosferdir. Hannah Arendt’in deyimiyle, “kitlesel yalnızlık ve köksüzlük, totaliterliğin asıl mayasıdır”. Toplumun birey olmaktan vazgeçtiği, vatandaşın sorumluluk duygusunu bir lidere devrettiği ve düşünce yerine sadakatin prim yaptığı dönemlerde otoriter yönetimler kolaylıkla yer bulur. Yani halk “Bir kurtarıcı gelsin” diye dua ederken aslında kendine yapılacakları dert edemeyecek hale gelmiş demektir.…

Devamını Oku