İLELEBET PAYİDAR: CUMHURİYET’İN 102’NCİ YILI

“Benim en büyük eserim, Türkiye Cumhuriyeti’dir.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözü, bir asrı aşan bir ideali, bir halkın kendi kaderini tayin etme iradesini özetliyor.
102 yıl önce bugün, 29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyet, yalnızca bir yönetim biçiminin değil; çağdaş, özgür ve eşit bir toplum idealinin adı oldu.
Cumhuriyet, bu topraklarda yeniden doğuşun, küllerinden ayağa kalkışın hikâyesidir.
19 Mayıs’ta yakılan ateşin 29 Ekim’de meşaleye dönüştüğü bir aydınlanma destanı…
BİR MİLLETİN KENDİ KADERİNİ YAZDIĞI GÜN
Kurtuluş Savaşı’nın ardından, emperyalizmin zincirlerini kıran bir milletin önünde yeni bir soru vardı:
“Şimdi nasıl bir ülke olacağız?”
Atatürk, bu sorunun yanıtını kısa, net ve sonsuza dek geçerli bir biçimde verdi:
“Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.”
Cumhuriyet, bu cümlenin ete kemiğe bürünmüş halidir.
Bir kişinin ya da zümrenin değil, halkın yönetime sahip olduğu bir sistemin adı.
Kadınların seçme ve seçilme hakkı kazandığı, çocukların eğitimle buluştuğu, bilimin, sanayinin ve sanatın toplumun rotasına yerleştiği bir yeni hayat tasarımıdır.
BİR KADIN DEVRİMİ, BİR EĞİTİM DEVRİMİ, BİR AYDINLANMA DEVRİMİ
Cumhuriyet’in en güçlü kazanımı, kadınların kamusal hayata katılımıdır.
Atatürk’ün “Dünyada her şey kadının eseridir” sözü, sadece bir iltifat değil, bir devrimin temel felsefesidir.
1930’larda Türk kadınına verilen seçme ve seçilme hakkı, birçok Avrupa ülkesinden önceye denk düşer. Bu sadece hukukta değil, zihniyette de bir devrimdir.
Eğitim alanında ise Tevhidi Tedrisat Kanunu ile eşit, laik ve bilim temelli bir eğitim sistemi kuruldu.
Köy enstitüleri, halkevleri, üniversite reformları…
Hepsi birer aydınlanma durağıydı; Anadolu’nun her köşesine ışık taşıdı.
CUMHURİYET: GEÇMİŞTEN GELECEĞE BİR VİCDAN
Cumhuriyet, sadece geçmişte kalmış bir kazanım değil; bugün hâlâ korunması gereken bir değer, bir vicdandır.
Atatürk’ün vizyonu, zamanın ötesine uzanan bir çağdaşlık anlayışıydı:
“Cumhuriyet düşünsel, bilimsel ve bedensel bakımdan güçlü koruyucular ister.”
Bugün, kimi zaman sesini kısmaya çalışan karanlıkların, Cumhuriyet’in kazanımlarını gölgelemeye çalıştığı bir çağdan geçiyoruz.
Eğitimin niteliğinden kadın haklarına, düşünce özgürlüğünden laiklik anlayışına kadar bazı alanlarda, o büyük devrimin değerleri yıpratılmak isteniyor.
Ancak Cumhuriyet’in özü, tam da bu dirençte saklı:
Ne olursa olsun, yeniden başlama iradesi.
Bu ülke, her defasında o iradeyi gösterdi; gösterecek de.
YÜZ YILI AŞARKEN…
Türkiye Cumhuriyeti, bugün 102 yaşında.
Bir asrı aşan bu hikâye, sadece geçmişin değil, geleceğin de teminatı.
Atatürk’ün bize bıraktığı miras, yalnızca bir yönetim biçimi değil; çağdaş bir yaşam anlayışı, bir aydınlık bilinci, bir vicdan pusulasıdır.
Bugün, Cumhuriyet’i yeniden kutlarken, Atatürk’ün o büyük çağrısını bir kez daha hatırlıyoruz:
“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.”
Ve biliyoruz ki o vazife, bu topraklarda her gün yeniden doğuyor.
Cumhuriyet, hâlâ genç, hâlâ umut dolu, hâlâ payidar.
İlelebet!

