ÖLDÜKTEN SONRA BEŞ DAKİKA DA OLSA KONUŞALIM SENİNLE

-ADANA-
Dün sabahtan öğlene kadar oturdum suya karşı. Seni düşündüm. Hani çok sevdiğimiz ve her zaman gittiğimiz o göl kenarındaydım. Ördeklerin yüzüşlerini izlerken hafif serin ve sessiz bir havada uzun uzun var olmuştuk o gün. Güzel kokuyordu hava, güzel kokuyordu su, güzel kokuyordu gözlerin. Bir sen vardın, bir ben, bir de dünya şöyle masmavisinden. Çok lezzetliydi konuşmak, dinlemek ve susmak. Nefes almak. Şimdilerde göl çok çekilmiş. Su ilk defa o kadar az göründü gözüme. Ördekler ileride bir yerde toplu toplu duruyorlardı. Hâlbuki eskiden yüzecek çok su vardı orada. İşte bu yüzden, sırf bu yüzden öldükten sonra beş dakika da olsa konuşalım seninle.
Bana siyah bir deri ceket almıştın hani. Sonra kıskanıp sen de istemiştin. Ben de kahverengi olanından aldım sana aynı gün. Sonbahardan kışa geçerkendi. Üşüdük mü tüm gün üşürdük o zamanlar. Giydik ceketleri, çıktık dışarı. Hem tenimiz hem içimiz ısınmıştı giydiğimizde. Gülerek sokaklarda dolaşmıştık o akşam. Eski kokan ışıkların içindeki bir mekâna girmiştik. Biraz güzel anılardan biraz da kahvemizden yudumlamıştık. Bıkmamıştık konuşmaktan. Hatırlıyorum… Bu sabah aynı ceketle çıktım dışarı. Bir üşüdüm bir sıcakladım. Ceketi elimde gezdirmekten yoruldum. Hep böyle değildi bu şehir, bu havalar. Farkında mısın? Sonbahar eski sonbahar değil, kış desen bir garip. İşte bu yüzden, sırf bu yüzden öldükten sonra beş dakika da olsa konuşalım seninle.
Trafikte çok gerildim eve dönerken. Herkes kornaya basıyor. Herkesin ağzında kötü sözler. Bir araba diğerine arkadan çarptı. Adamlar indi iki arabadan da. Konuşmadan, doğrudan, programlanmış gibi birbirlerine vurmaya başladılar. Özür diledim ikisinin yerine “içimden”. Eskiden daha az araç vardı etrafta. Biz seninle hep yürürdük. Tezgâhtaki o güzel kestane kebap kokularını içimize çeke çeke, çiçekçinin önünden geçerken adımlarımızı yavaşlatarak yürürdük. Sokak daha da uzasın isterdik o an. İşte bu yüzden, sırf bu yüzden öldükten sonra beş dakika da olsa konuşalım seninle.
İki gündür aklımdasın. İki gün değil, aslında gittiğinden beri aklımdasın. Tamı tamına on yıl yedi ay yirmi sekiz gündür aklımdasın. “Artık içimde bir şeyler bitti” diyerek gitmiştin. Ama bende bitmedi. Bitemez. Zaten daha büyük bir bitişteyiz. Sadece sen değil, ben değil, hepimiz… Biliyorum, biliyorsun öleceğiz. Elbet her şey sona erecek. Çiçekler açmayacak. Sular akmayacak. Kuşlar konduğu dalda kalacak ve güneş bir daha doğmayacak. Son; koca, belirgin ve siyah bir nokta gibi konacak hikâyenin bittiği yere. Ben hep o güzel anılarda kalacağım. İşte bu yüzden, sırf bu yüzden öldükten sonra beş dakika da olsa konuşalım seninle.