DOSYA MODERN TÜRK EDEBİYATINDA ERKEKLİK ALGISI 

ERKEKLER EDEBİYATIN DİLİNE DÜŞÜNCE…

Feminizmin kadın hakları mücadelesinden ibaret olmadığı anlaşılalı bir hayli oluyor. Her yeni feminist dalga, kadın hareketine yeni bir boyut kazandırıyor ve feminizm basit bir hak arayışının ötesinde erkeği merkeze alan ataerkil ideolojilerle, kabullerle her alanda hesaplaşan, giderek toplumsal cinsiyet rollerini tartışmaya açan çok zengin, çok boyutlu, zaman zaman birbiriyle çatışarak yeni düşünsel perspektifler ortaya koyan günümüzün en etkili düşün ve eylem hareketlerinden biridir. Başlangıçta doğal olarak kadının toplumsal, cinsel, kültürel kimliğine odaklanan feminist çalışmalar 1960’lardan itibaren bir “öteki” olarak erkekleri, erkeklikleri de tartışmaya başlamıştır. Türkiye’de ise erkeklik temsillerinin tartışılmaya başlaması,…

Devamını Oku
DOSYA MODERN TÜRK EDEBİYATINDA ERKEKLİK ALGISI 

HAKAN GÜNDAY’IN ‘DAHA’ ROMANINDA ERKEKLİK TEMSİLLERİ

Toplumda var olan her hiyerarşik yapı, kendi iktidar düzenini de beraberinde getirir. Bu yapıların baskı biçimleri ve kullandıkları araçlar farklı olsa da iktidarın kendini meşrulaştırma yolları genellikle benzer şekilde işler. Terry Eagleton, ‘İdeoloji’ adlı kitabında bu süreci şöyle açıklar: “Kendisine yakın inanç ve değerlerin tutunmasını sağlamak; bunları doğallaştırmak; bunları evrenselleştirmek; iktidarına karşı çıkanları dışlamak; gerçeği çapraşıklaştırmak.” (Eagleton, 1991:25) En temel hiyerarşik yapılanmanın cinsiyet olduğu düşünüldüğünde bu düzenin dayandığı fikir şudur: Kadın ve erkek farklıdır, erkek kadından daha üstün ve daha “layık”tır. Bu düşünceyi ayakta tutmak için de çoğu zaman tek…

Devamını Oku
DOSYA MODERN TÜRK EDEBİYATINDA ERKEKLİK ALGISI 

MODERN TÜRK ROMANINDA İKİ AYKIRI ERKEK: “BAY C.” VE “ZEBERCET”

Modern Türk romanı bireyin toplumla kurduğu gerilimli ilişkileri merkeze alırken özellikle erkek kimliğine dair çözümlemeleriyle dikkat çeker. Türk romanında erkeklik, çoğu zaman hegemonik bir normun taşıyıcısı olmaktan çok; kırılgan, arayış içinde ve kendini gerçekleştiremeyen bir kimlik olarak çizilir. Bu bağlamda Yusuf Atılgan, erkekliğin toplumsal beklentilerle çatıştığı, bireyin “erkek” rolüyle baş edemediği karakterler yaratır. Atılgan’ın romanlarındaki erkek figürleri otorite kuramayan, toplumsal cinsiyet rollerine yerleşemeyen, dolayısıyla da bir nevi erkeklik krizi yaşayan bireylerdir. Bu yazıda, Yusuf Atılgan’ın iki önemli eseri olan ‘Aylak Adam’ ve ‘Anayurt Oteli’ romanları merkeze alınarak bu metinlerdeki başkarakterler…

Devamını Oku
DOSYA MODERN TÜRK EDEBİYATINDA ERKEKLİK ALGISI 

TANZİMAT’TA ERKEĞİN İNŞASI: “İNTİBAH” ÜZERİNE

“…insan ne kadar genç, ne kadar deneyimsiz, ne kadar mahcup olursa olsun kendisine özgü bir sır, bir teşebbüs peyda ettiği gibi derhal çocukluktan erkekliğe geçer. Nefsinde hemen her şey için bir yeterlik, bir iktidar görür.” (İntibah, s.35) Edebiyatımızda roman türünün Tanzimat ile birlikte üretilen ilk örnekleri, sadece dönemin toplumsal yaşantısını yansıtmakla kalmamış; düşünsel dönüşümlerin ve yeni kavramların edebi zeminde nasıl dolaşıma girdiğini görmemiz açısından da önemli bir imkân sunmuştur. Tanzimat romanının merkezinde yer alan erkek karakter üzerinden sınanan Batılılaşma, toplumsal dönüşümler, ahlak anlayışı ve birey olma fikri, dönemin modernleşme tahayyülü…

Devamını Oku
DOSYA MODERN TÜRK EDEBİYATINDA ERKEKLİK ALGISI 

SEMA KAYGUSUZ’UN ‘BARBARIN KAHKAHASI’NDA ERİL ZİHNİYETİN İZLERİ

“Kadın doğulmaz, kadın olunur.” diyordu Simone de Beauvoir, 1949’da yayınlanmış eseri ‘İkinci Cinsiyet’te. Kadın kimliğinin, Batı felsefesindeki düalizme dayandırılarak mutlak kabul edilen erkeğin ötekisi olarak inşa edildiğinden söz ediyordu Simone de Beauvoir, eserinde. Kendi cinsiyetini dile getirmeden, sürekli başkalarının cinsiyet özelliklerinden söz eden, kendinin ötekisi olarak kadın kimliğini inşa eden erkek ne menem bir öznedir acaba? Erkeklerin dillendirmediği ama kastettiği ötekiler ya? (Kadınlar, çocuklar, eş cinseller, siyahlar, düşmanlar, hainler diye uzayıp giden liste.) Kadını inşa ederken asıl kabul edilen erkek öznenin tek bir biçimi mi var, peki? Toplumun erkek olarak…

Devamını Oku
DOSYA MODERN TÜRK EDEBİYATINDA ERKEKLİK ALGISI 

SEVGİ SOYSAL’IN ‘ŞAFAK’INDA ERKEK HEGEMONYASI

1962’de yayınladığı ‘Tutkulu Perçem’iyle Türk edebiyatında adından söz ettirmeye başlayan Sevgi Soysal, daha sonra kaleme aldığı eserler ve aldığı ödüllerle edebiyatımızın önemli kadın yazarlarından biri haline gelir. Onun ‘Yürümek’le başlayan roman macerası –ki bu eseri daha sonra ‘1971 muhtıra yönetimi’ tarafından ‘müstehcen’ olduğu gerekçesiyle toplatılmıştır– cezaevinde çevirdiği Bertolt Brecht’in ‘Beş Paralık Roman’ıyla, Adana’da sürgün aylarında bitirdiği ‘Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’yle, 1975’te yazdığı ‘Şafak’la sürmüştür. ‘Hoş Geldin Ölüm’ü tamamlamaya ise ömrü maalesef yetmeyen Sevgi Soysal’ın birçok niteliği barındırmasının yanı sıra bitirdiği son roman olan ‘Şafak’ benim için farklı bir yerde durmakta.…

Devamını Oku
DOSYA MODERN TÜRK EDEBİYATINDA ERKEKLİK ALGISI 

METİN KAÇAN’IN ‘AĞIR ROMAN’INDA İDEALİZE EDİLEN ERKEKLİK: GILİ GILİ SALİH

Çocukluğumuzdan itibaren bizlere hem doğrudan hem dolaylı yollarla erkek, kadın/kız olmaya uygun olduğu düşünülen roller, davranışlar ve özellikler öğretilir. Öğrendiğimiz ilk şeylerden biri de cinsiyet farkıdır. Kadın veya erkek olmak… Gündelik yaşamda bireylere aktarılan, kadınların ve erkeklerin sınırlarını belirleyen bu toplumsal cinsiyet rolleri tarihsel süreç boyunca kadın çalışmalarıyla görünür kılınmıştır. Ancak toplumsal cinsiyet rollerinden etkilenen sadece kadınlar değildir. Erkekler de bu toplumsal normlardan büyük ölçüde etkilenmektedir. Özellikle hızla değişen dünyada aslında çeşit çeşit erkeklik halleri görüyoruz. Peki, ne anlama geliyor “erkeklik” ve “erkek olmak”? Avustralyalı sosyolog R.W. Connell, Türkçeye ‘Erkeklikler’…

Devamını Oku
DOSYA MODERN TÜRK EDEBİYATINDA ERKEKLİK ALGISI 

‘SİNEK ISIRIKLARININ MÜELLİFİ’NDE ALTERNATİF BİR MASKÜLİNİTE

“Hiç acımayacak!” (Bıçakçı, 2018, s.129) Bu dosya kapsamında erkeklik algısına odaklanan bir değerlendirme sunmak amacıyla hem kurgusuyla hem de Nabokov, Cortázar, Salinger ve Faulkner gibi edebi referanslarıyla ilgimi çeken “okurken yere yakın ama yine de uçar gibi” (Bıçakçı, 2018, s.18) hissettiren ‘Sinek Isırıklarının Müellifi’ üzerine bir çalışma gerçekleştirmeye karar verdim. Söz konusu metni değerlendirirken yalnızca edebi bir beğeninin izinden gitmedim; doktora ders döneminde odaklandığımız feminist edebiyat eleştirisi ve toplumsal cinsiyet temelli okumalar, bu eseri kavramsal düzeyde yeniden yorumlamama olanak sağladı. Özellikle erkeklik temsillerine ilişkin eleştirel yaklaşımlar, bu romanda merkezi bir…

Devamını Oku
DOSYA MODERN TÜRK EDEBİYATINDA ERKEKLİK ALGISI 

ERİL TAHAKKÜM VE ERİL SÖYLEM ÜZERİNDEN LEYLÂ ERBİL’İN ‘TUHAF BİR KADIN’ VE ‘TUHAF BİR ERKEK’İ

Leylâ Erbil, 20’nci yüzyıl Türk edebiyatında patriyarkal dilin sınırlarını zorlayan, kadın deneyimini politik bir mesele olarak gören bir yazardır. Onun eserlerinde toplumsal cinsiyet ilişkileri yalnızca kadın-erkek karşıtlığı üzerinden değil, aynı zamanda dil, iktidar ve benlik üzerinden ele alınır. Erbil’in ‘Tuhaf Bir Kadın’ (1971) romanı ve ‘Tuhaf Bir Erkek’ (2013) anlatısı, Türk edebiyatının farklı dönemlerinde aynı yazar tarafından kaleme alınmış erkeklik krizi, kadın bilincinin uyanışı ve dilin ideolojik işlevleri gibi meseleleri işlemesi açısından önemli örneklerdir. Bu çalışma, söz konusu iki eseri “eril tahakküm” ve “eril söylem” bağlamında inceleyerek Erbil’in hem feminist…

Devamını Oku
DOSYA MODERN TÜRK EDEBİYATINDA ERKEKLİK ALGISI 

OYA BAYDAR’IN ROMANLARINDAKİ ERKEKLİK ALGISINA DAİR GENEL BİR DEĞERLENDİRME

Biyolojik farklılık olarak adlandırdığımız cinsiyet, kadın ve erkeklere dair yapay sınırların inşasında önemli bir dayanak olarak kullanılmıştır. R.W. Connell’in bloklaşma olarak adlandırdığı bu ikili yaklaşım kadınlık ve erkekliğe dair kimi alanlar ve imajlar belirlemektedir. Bu kalıplar ise toplumsal cinsiyet olarak adlandırılmıştır. Connell’in “birimsel cinsel karakter” olarak adlandırdığı toplumsal cinsiyet, bireylerin cinsel eğilimlerini de standartlaştırarak tek bir kalıba oturtmuş, heteronormatif cinsellik anlayışını normal olarak adlandırmıştır. “Kadınlık” ve “erkeklik” olarak adlandırılan, biyolojik cinsiyetle yapay bir bağ içinde bulunan toplumsal cinsiyet, feminist hareketin çıkış noktasını oluşturması sebebiyle kadınları sınırlayan bir kavram gibi görünse…

Devamını Oku