FİKRİMİN SARI GÖLGESİ: MERCEDES’İN DİREKSİYONUNDAKİ “ERKEKLİK”

-ADANA-
Bayram’ın sarı Mercedes içindeki gölgesi yol uzadıkça uzuyor.
Otomobilin ardından savrulan tozlar gibi değil belki ama geçmişinin peşini bırakmayan gölgesi – kırık bir çocukluğun, hırpalanmış bir ilk gençliğin cama vuran iç sesi gibi yankılanıyor.
Yola yalnız çıkıyor Bayram.
Geçmişten geleceğe, ince bir sarı çizgide tutuyor direksiyonu.
Sessiz bir yol hikâyesi bu.
Ama bastıkça gaz pedalına içinde hep uğultulu bir kalabalık taşıyor.
* * *
1975 yazının yakıcı sıcağında Almanya’dan kalkıp Eskişehir’in Ballıhisar’ına uzanan bu yolculuk, bir kavuşmadan çok, derin bir yüzleşmeye dönüşüyor.
Adalet Ağaoğlu’nun ‘Fikrimin İnce Gülü’ romanı, yalnızca bir adamın memlekete dönüşünü değil, erkekliğin gölgelerle sarmaş dolaş yürüyüşünü anlatıyor bize.
Kitap, bir yol romanı olmaktan çok, içimizde kıvrıla kıvrıla ilerleyen o karanlık patikaların hikâyesi.
Bayram, Münih’te BMW’nin montaj hattında çalışıyor.
Yıllarca biriktirdiği parayla bal sarısı bir Mercedes alıyor.
Ama bu arabayı sadece binmek için değil; belki de yılların birikmiş ezikliğini silmek için alıyor.
Erkekliğin kırık dökük taşlarını Mercedes’in şasisine vidalıyor.
Her vidaya da içten bir “Ben de varım!” çığlığı sıkıştırıyor.

* * *
Mercedes, Bayram için bir araçtan öteye geçiyor.
“Balkız”; onun kimliği, gururu ve intikamı oluyor.
Sıkı sıkı kavradığı direksiyon, erkekliğinin kontrol paneline dönüşüyor.
Çocukluğunda köye gelen Adalet Partili bir adamın Ford’la topladığı saygı zihnine kazınmış, “Saygı göreceksen arabayla göreceksin” diyor kendi kendine.
Ve o saygıyı krom bir kaputun altına saklıyor.
Mercedes; sadece bireysel değil, sınıfsal bir sessiz çığlık.
Görkemle örtülmeye çalışılan bir aşağılanmışlık hissi.
Bu hikâye sinemada da yankı buluyor.
1992 yılında Tunç Okan, Adalet Ağaoğlu’nun bu içli romanını ‘Sarı Mercedes’ adıyla beyazperdeye taşıyor.
İlyas Salman’ın “Bayram” karakterine hayat verdiği film, bir adamın değil yalnızca; kırılgan bir erkekliğin, gurbetin ve dönüşün görüntülerle şiirleşmiş hali oluyor.
Bayram’ın sarı Mercedes’i perdede bir simgeye dönüşüyor; sesin, rengin ve gölgenin hikâyesine.
Beyazperdenin ışığında, yalnız adamın içindeki çatlaklar, yansımalar ve suskunluk daha derinden hissediliyor.
Ama ne kadar parıldarsa parıldasın Mercedes’in kaportası, direksiyonun ardında hâlâ öksüz bir çocuk oturuyor.
Bir zamanlar amcasının evinde hor görülen, Kezban’ın gözlerinin içini güldüren o çocuk; Almanya’daki işçi yatakhanelerinde büyüyor, sessizliğini kibirle örtüyor.
Çünkü çocukken baş eğdiği her an, büyüdüğünde baş eğdirmeye dönüşüyor.

* * *
Bayram, Türkiye’ye dönerken arabasına kimseyi almıyor.
Bu dönüş, onun gözünde yalnız bir zafer yürüyüşü.
Ama yol, ona bu başarının içi boş bir hayal olduğunu gösteriyor.
Gümrükte hor görülüyor.
Mercedes’inin yıldızı çalınıyor.
Arabalı vapurda bir kadına saldırıyor.
İçindeki karmaşa, yol boyunca karşılaştığı her engelde dışa vuruyor.
Her defasında erkekliği biraz daha zedeleniyor.
Zırhı biraz daha paslanıyor.
Kendine çekidüzen vermeye çalıştıkça içten içe dökülüyor.
Çünkü üzerindeki her “erkeklik” katmanı, dışına yapışmış bir kabuk gibi.
Ve ilk çatlakta dökülmeye hazır duruyor.
* * *
Bayram, Almanya’ya gitmek için İbrahim’e ihanet ediyor.
Veli’nin arabası yolda savrulmuşken arkasına bile bakmıyor.
Çünkü ona öğretilen bu:
“Bir erkek yumuşamaz. Sert olur. Duygularını göstermez.”
Ve o da böyle yapıyor.
Merhamet göstermiyor.
Güçle özdeşleşiyor.
Bayram’ın sertliği, toplumun ona öğrettiği bir hayatta kalma biçimi.
Ama artık kimseyi korumayan, yalnızca kendini saklayan bir zırh bu…
* * *
Ve bir yerlerde Kezban hep bekliyor onu.
Ona bir plak hediye etmiş; “Fikrimin İnce Gülü”nü yüreğine bırakmış.
Bayram, o şarkıyı dinledikçe geçmişine saklanıyor.
Ama o şarkı artık bir “gül” değil, bir diken gibi.
Kezban, Beyşehirli bir balıkçıyla evlenmiş.
Bayram ise hâlâ onun kendisini göreceğine, yeniden âşık olacağına inanıyor.
İşte tam burada erkekliğin en temel yanılgısı ortaya çıkıyor:
Kadın beklemeli.
Oysa hayat, arabaya değil; yüreğe bineni alıyor.
Kezban bir hatıraya dönüşüyor, Bayram ise o hatıranın gölgesine.

* * *
Bayram köyüne vardığında artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını görüyor.
Amcası ölmüş.
Kezban gitmiş.
İbrahim’e ettiği ihanet açığa çıkmış.
Ve Mercedes…
O yüce Balkız…
Hurda olmuş.
Yolun sonunda Bayram’ın elinde ne Mercedes’i kalıyor ne de yücelttiği “erkekliği”.
Ve bir dört yol ağzında yönünü kaybediyor.
Artık ne gurbetin adamı ne sılasının…
Ne Mercedes’iyle bir Alman ne Ballıhisar’da bir Türk…
Sadece kendi gölgesiyle baş başa kalmış bir adam.
Ve o gölge sarı.
Sapsarı bir yalnızlık…
* * *
Belki de tam şimdi, Mercedes’in teybinde çalmaya başlıyor:
“Fikrimin ince gülü, kalbimin şen bülbülü…”
Ve Bayram’ın içinde bir yerlerde, ağlamayı unutan bir erkek daha susuyor.
Sustuğu her yerde, bir erkeklik daha kırılıyor.


