HERKES KANSER OLABİLİR!

-LEFKOŞA-
Bundan yaklaşık bir ay öncesine kadar biri bana “kanser olabileceğimi” söylese, sanırım içimden “Olmayacak son kişi benim,” diye geçirirdim.
Fakat işte bir doktor kontrolü, biyopsi gerekliliği, patoloji sonucu derken…
Doktor kanser olduğumu söylediğinde, “Peki, bundan sonraki adımlarımız ne olacak?” diye sordum. Sanırım eve dönerken 15-20 dakika üzülmüşlüğüm var. O gün içerisinde de zaman zaman en kötü ihtimale karşı her şeyi hazır etmekle, en iyi ihtimale karşın bu durumdan ne öğreniyorum sorusuna cevap arıyordum.
Türkiye’deki sağlık ve hastane skandallarını düşününce başlangıçta Türkiye’de tedavi düşünmedim bile! Fakat çok çok güvendiğim sevgili Prof. Dr. Türker Kılıç hocama patoloji sonucunu yolladım. O sırada yurt dışında olduğu halde, “Gel bize, halledelim,” dedi ve bir anda kendi kişisel asistanından onkolojideki sorumlu kişilere kadar sarıp sarmalandım. Nihayetinde ameliyatımı yapan şahane doktorum, sevgili Prof. Dr. Tolga Taşçı ile tanıştım!
Bu ilk dersimdi: Kanser, kesinlikle güven duyacağınız bir doktor ve hastane ister! Çünkü size gerçeklerin olduğu gibi söylenmesi önemlidir; olası her tedavinin aktarılması ve size seçimin bırakılması, ama doktorunuzun dürüst tavsiyesi önemlidir; hızlı karar verilmesi ve hemen uygulamaya geçilmesi ve doktorun işinin ehli olması önemlidir…
İkincisi, bu süreci kimlerle geçirmek istiyordum; kimler yanımda olabilirdi ve kimler bilmeliydi? Örneğin iş hayatımda sadece sorumlu olduğum başkan ve onun asistanına haber verdim ve onun dışında kimsenin bilmesini istemedim. Ameliyat haftasına kadar çalışacağım için insanların beni etkilemesine asla izin veremezdim. Bu arada ilk senato toplantısına bile katıldım!
Ailemden anneme haber verilmesini istemedim, kardeşlerim yanımda olsun istemedim. Canım oğlumun bilmesi önemli geldi ve ona baştan sona kadar dürüstçe her şeyi anlattım. Sevdiğim adam da bilmeliydi ve onun desteği bana daima güç verdi. Akrabalarımın aramalarına cevap vermedim. Çünkü bu süreçte kendime duygusal yük, ağlamalar, sızlanmalar istemedim; tam tersine beni hafifletecek ve kendi kendime verebileceğim umut ve huzur daha mantıklı geldi.
Sosyal medyadan çok genel bir yazı paylaştım. Çünkü yıllardır yaptıklarım, söylediklerim o kadar çok insana iyi ve esin kaynağı olmuştur ki kanser olanlar varsa eğer veya gelecekte olduğunu öğreneceklere karşı bir “kanser karşılama ve uğurlama” göstermek istedim.
Üçüncüsü, kanseri anlamak gerekiyor; çünkü bu hem tedaviyi hem süreci hem de sonrasını nasıl yöneteceğimizi belirliyor. Burayı açıklamadan önce biraz yaşam biçimimden bahsedeceğim:
Hayatım boyunca spor yaptım. Ailemle yaşadığım yıllarda doğal tereyağı, bal, pekmez ve tahin, köy yapımı kaşar ve beyaz peynir, hormonsuz sebze ve meyve yiyerek büyüdüm. Viyana’da yaşadığım 14 sene boyunca vejetaryendim. Hiçbir zaman sigara bağımlılığım olmadı; arada tek tük içmişliğim var ama şarabı sevdim ve uzun yıllar içtim de. Son derece pozitif, müziği ve dansı seven, yalnızlığa değer veren ve zaman zaman tercih eden, öğrenen, yazan, üreten bir yaşam modelim oldu. Voleybol dışında boks, fitness, yürüyüş, pilates, yoga yaptığım sporlardan bazıları. Halen evimin bir odası, koşu bandı, ağırlık ve matımın olduğu bir oda…
Tüm bunlar —kendimi tanıyor, dinliyor ve sağlıklı yaşıyor olmak— hastalığın erken teşhisini, doğru müdahaleyi ve ameliyat sonrası hızlı iyileşmeyi sağladı.
“Neden ben?” sorusunu hiç sormadım çünkü her hastalık, bedenin şifa için bir haykırışıdır da! Sadece sağlıklı yaşamıma, dinlemeyi seçtiğim uyarıcılara ve bedenimin bana kendimi hatırlatmasına şükran duydum.
Dördüncüsü, kanserin bana söylemek istediğini duymaya çalıştım.
Son 3-4 senedir, yıllardır uğraştığım arabuluculuk ve müzakereyi ardımda bırakma isteğim vardı. Çünkü orada bir yerde sistemin işe yaramadığını görmek ve artan çatışmacı ve kutuplaştırıcı sosyal düzene tanık olmak beni yoruyordu. Bu beni önce rekreasyonel terapi ve rekreasyon okumaya, sonra down sendromlu çocukları olan annelerin kurduğu ve benim “şifa yuvam” dediğim Tomurcuk Kooperatifi’nde çalışmaya ve ardından Girne Amerikan Üniversitesi’ndeki (GAÜ) yönetici rolüme taşıdı.
GAÜ’de çalıştığım son bir sene içinde ise, çok üzüldüğüm anlardan çok mutlu olduğum anlara kadar geçen bir iş deneyimi ve yalnızlıkla birlikte kendimi daha iyi dinlediğim, fasya terapiye başladığım bir sürece girdim.
GAÜ’de sevgili Serhat Akpınar’ın bana desteği, Anlam Odaklı Öğrenme (Purposeful Learning) modelini geliştirmemi sağladı.
Anlam…
Bu modeli geliştirirken günümüz toplumunda gençlerden yaşlılara, nasıl anlam bütünlüğümüzü ve hayattaki amaç ve anlamımızı yitirdiğimizi ve bambaşka bir topluma evrimleşmemiz gerekliliğini düşünüyordum.
Modeli geliştirirken kendime de sorular sormaktaydım; kendi hayatımda yaptıklarım da bir bir yerini buluyordu. Konuştuğum gençler —ki bazıları uluslararası ve üst konumlardadır— bana: “Keşke ben de okurken birileri bana yaşam amacım ve anlamım konusunda mentorluk yapsa ve istemediğim, şu an yaptığım işle ilgisi olmayan bir bölümde okumasaydım,” demekteydiler.
Modeli geliştirirken kendimi dinlemekle istediğim ve istemediğim şeylerin çok daha fazla ayırımına vardım. Beni üzen veya yaralayan kişi ve olayların, o kişi veya olay değil; benim onlara yüklediğim anlam sebebiyle gerçekleştiği suratıma tokat gibi patlamaktaydı! Hayat boyunca benim gibi bağıramamış veya küfredememiş olmak, her zaman zarif ve nezaketli yaşamak iyidir
Ve böylece o bağırdığın insanlardan güç almadan hoşlukla yaşarsın ama bazen bir dağın tepesine çıkıp veya bir tekneyle açılıp avazın çıktığı kadar bağırabilmek, bir başkasından değil, kendinden güç kazanmaktır.
Anladım ki ben hayatım boyunca kendi nefesimden güç alamamışım!
Kanser bana zariflikle bunu hatırlatıyordu ve ekliyordu:
“Sen bu süreçte yeni bir kendin doğuracaksın. Bu kez kendine, kendinden nefes vereceksin. Bu nefes, onu son alacağın ana kadar senin gücün olacak!”
Bir anda Anlam Odaklı Öğrenme, ameliyat sonrası hastane tavanına bakarken Anlam Odaklı Yaşam, Anlam Odaklı Müzakere, Anlam Odaklı Arabuluculuk gibi modelleri de yanında getirdi…
Beni duymak isteyen insanlara, hayatımın bu döneminden sonra, bu yeni nefes ve yaşamımla hatırlatacağım şeyler var:
- Hayatınızın anlamı ne?
- Hayat defterinize, kendiniz ve tüm dünya için anlamlı ne satırlar yazacaksınız?
- Bu yaşama doğarken yanınızda DNA’nızla getirdiğiniz tüm bilgi, beceri ve yetenekleri değerlendirebildiniz mi?
- Yaşam amacınız ne?
- Sahi, siz kimsiniz?
Çünkü her nefes alınır ve verilir. Ben kanser ile derin bir nefes aldım.
Bu öğretilerle dolu derin nefesi verirken kim bundan güç almak veya bu öğretilerle kendine bir kapı açmak isterse bu yazıyla onlara üflemekteyim.
Önünde sonunda yollarımız birleşecektir!
…
Bu yazıyla birlikte, sevgili Prof. Dr. Türker Kılıç hocama ve ekibine, ameliyatımı yapan sevgili Prof. Dr. Tolga Taşçı ve ekibine, Dr. Aylin Canbolat’a, Medical Park Göztepe’nin müthiş ekibine, KKTC’de biyopsimi yapan Dr. Mehmet Emin Kaptan’a ve GAÜ’de baştan beri yanımda olan sevgili Serhat Akpınar ve Asuman Akmanlar’a, aileme, oğluma, sevdiğim adama, arayan ve soran arkadaşlarıma ve sosyal medyadan beni destekleyen her bağlantıma teşekkür ederim.

