DOSYA MODERN TÜRK EDEBİYATINDA ERKEKLİK ALGISI 

PATRİARKANIN CEBİR TESTİ: ‘FOSFORLU CEVRİYE’


Fosforlu Cevriye’ bazıları için şarkı, bazıları için eski bir Türk filmidir. Hatta ‘Fosforlu Cevriye’, Suat Derviş’ten bile daha çok şöhrete sahip. Suat Derviş ise kendi romanına ait filmin afişine ismi yazılmayan, unutturulmaya çalışılan bir kadın. Tam da erkek dünyasına uygun tavırlar…

Suat Derviş’in ‘Fosforlu Cevriye’si, yüzeyde “düşmüş” bir kadının hikâyesi gibi görünse de, satır aralarında düşmekte olan asıl şeyin erkeklik imgesi olduğunu fark etmek güç değildir. Bu roman, sadece Cevriye’nin değil, etrafındaki tüm erkeklerin de ifşasını yapar. Ancak erkeklerin ifşası, yüksek sesle değil; suç ortaklıklarının sessizliği, yetersizliklerinin kibri, anlayışsızlıklarının romantizmi ve ahlak nöbetlerinin arzusuyla çatışarak gerçekleştirilir.

Kısacası, Cevriye düşmemiştir; düşen, erkekliğin ta kendisidir. Ve bu düşüş, gökyüzünden değil, karanlık bir kibir katından yere çakılmış bir bakış açısının enkazıdır. Biz de o enkazın arasında dolanıyoruz hâlâ…

Romanda erkekliğin iki temel refleksi vardır: Kadını kurtarma arzusu ve kadını yargılama hazzı. İkiyüzlü mü dediniz? Hayır, bu maskeli balo; surat değiştirip aynı lafları eden ıslak mendil ruhlu erkeklik… Bu ikisi aslında aynı yapıdadır; ikisinde de özne erkektir, karar erkekte, pozisyon erkektedir. Kadın ise ya pasif bir “kurtarılacak”tır ya da aktif bir “ahlaksız”dır.

Fosforlu Cevriye’ bu iki kutbun hiçbirine yerleşmez. Dolayısıyla erkeklik onunla nasıl ilişki kuracağını bilemez. Bilse zaten “erkeklik” kurumundan mezun olamaz.

Romanın erkek figürleri tam da bu nedenle ya korkaktır ya da kibirli. Ama asla eşitlikçi değildir. Çünkü eşitlik, iktidar alanının kaybı demektir. Ve iktidar, Türk usulü erkekliğin süt dişidir: Dökülmesin diye sık sık parlatılır.

Edebiyatımızda sıklıkla görülen “aydın erkek” figürünün bir örneğidir Doktor. Görünürde medeni, duyarlı, Cevriye’ye âşık… Ama bu aşkın içinde koşulsuz bir sevgi yoktur; içinde bir “hizaya sokma” arzusu vardır. Cevriye’yi sokaktan çıkarma, susturma, şekil verme… Bu, “ahlaklı kadına” duyulan arzunun inceltilmiş halidir. Modern ama Freud’un bile “Bir sakin olun” diyeceği ölçüde kompleksli.

Doktor’un bakışı, Cevriye’yi sevmekten çok, Cevriye’yi “dönüştürme” arzusuna dayanır. Bu, modern erkekliğin çok iyi bildiğimiz ikiyüzlülüğüdür: Kadını “özgürlük” adı altında denetleme. Yani “Seni olduğun gibi seviyorum ama önce biraz törpüleyelim, susturalım, utandıralım, sonra sevelim” kafası. Makarna paketinden sos bekleyen adamlar gibi: “Kadın özgür olacak ama ayarında!” Oysa Cevriye’nin ihtiyacı ne akıl verilmek ne sahiplenilmek ne de arındırılmaktır. Onun tek derdi, kendisi olarak sevilmektir. Doktor bunu başaramaz. Çünkü erkeklik, sevmeyi bir şartlılık hali olarak öğrenmiştir. Çünkü “kadın” değil, “ideal kadın” sevilir; diğerleri sadece konu olur.

Romanın yan karakterleri arasında yer alan sokak erkekleri, Cevriye’yi arzular ama aynı zamanda ondan tiksinir de. Bu çelişki, ataerkilliğin temel çatışmasını gösterir: Kadın arzunun nesnesidir ama arzu duyulan kadın “makbul” değildir. Kadın; ya annedir ya fahişe, ya kutsaldır ya kirli, ya iffetlidir ya da “ellerin olmuş”… Bu ikili yapı, erkeklerin Cevriye’ye yönelttiği tavırda açıkça görülür: Onu sahiplenmek isterler ama saygı duymazlar. Onunla birlikte olmak isterler ama yan yana görünmek istemezler.

Onu arzularlar ama sonra da cezalandırmak isterler. Bu, Freud’un “Madonna-fahişe kompleksi” dediği şeyin tam karşılığıdır. Yani “Annem gibi olsun ama başka erkeklerle olmasın, biraz deneyimli olsun ama çok da geçmişi olmasın, beni anlasın ama konuşmasın” şeklinde uzayıp giden, beyinle değil de kıskançlıkla çalışan bir erkek fantezi algoritması. Artık biliyoruz ki sevmenin en büyük delili kıskançlık değil.

Suat Derviş, erkek egemenliğin bu hastalıklı mekanizmasını o kadar berrak ve acımasız bir dille ortaya koyar ki okuyucunun erkek karakterlere duyduğu sempati yerini rahatsız edici bir yüzleşmeye bırakır. Çünkü roman boyunca erkekler çıplak değildir ama ruhları donla yakalanmış gibidir.

Romanda kadınlar çoğunlukla yalnızdır. Ama erkekler, birbirlerini açıkça korumazken bile, sistemsel olarak birbirlerini tamamlarlar. Örneğin: Cevriye’ye tecavüz eden erkekle onun hakkında dedikodu yapan mahalleli arasında ahlaki bir çizgi yoktur. Cevriye’yi kurtarmaya çalışan Doktor ile ona ahlaksız diyen esnaf arasında erkeklik açısından bir fark yoktur. Hepsi aynı sistemin farklı kostümlerle sahneye çıkan oyuncularıdır. Bu noktada erkeklik, bireysel bir özellik değil, toplumsal bir dil, kurumsal bir ideoloji haline gelir. Ve bu ideoloji öyle sinsidir ki kadın kendini korumaya çalıştıkça “daha da düşmüş” ilan edilir. Çünkü erkeklik, onu eleştiren kadını “düşman”, susanı “makbul”, direnişi “histeri”, zekâyı ise “tehlike” ilan eder.

Cevriye ise hepsidir.

Roman sadece tahakkümcü erkeklerle dolu değildir. Cevriye’nin hayatında yer etmiş ama arkasında durmamış, onu gizli saklı seven, ilişkilerini yarıda bırakmış erkekler de vardır. Bu karakterler doğrudan zarar vermeseler de erkekliğin pasif suç ortaklarıdır. Kendi konforlarını, Cevriye’nin yalnızlığına feda etmeye yanaşmazlar. “Ben öyle erkek değilim” diyen ama tam da öyle erkek olan sessiz çoğunluk…

Suat Derviş’in bu tür erkekleri yazma biçimi çok kıymetlidir: Onlara öfkeyle değil, acı bir gerçeklikle yaklaşır. Çünkü biliyoruz ki toplumda en çok bu erkekler vardır. Bağırmazlar, dövmezler, aşağılamazlar ama hiçbir zaman el uzatmazlar. Ve sessizlikleri en az şiddet kadar yıkıcıdır. Yani “zalim” değil “nötr”dürler. Ama nötr erkek, kadınlar için çoğu zaman şiddetin gölgede kalan suretidir.

Fosforlu Cevriye’, ilk bakışta “kadın hikâyesi” gibi durur. Oysa aslında bir erkeklik eleştirisidir. Suat Derviş, erkekliğin tüm suretlerini – moderninden magandasına, suskunundan kurtarıcısına – göz önüne serer ve hepsinin maskesini düşürür. Bu romanda erkeklik: Ya kontrol etme saplantısıdır ya arzudan sonra gelen pişmanlıktır ya da “iyilik kisvesi” altında tahakkümdür. Ve tüm bu formlar, kadının değil, erkekliğin düşüşünü anlatır. Yani bu hikâye, düşen bir kadının değil, çuvallayan bir erkekliğin uzun monoloğudur.

Paylaş:

Benzer yazılar

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x