EĞİTİM TOPLUM 

BAŞARI ODAKLI EĞİTİMDEN ANLAM ODAKLI EĞİTİME GEÇİŞİN GEREKLİLİĞİ


Geleneksel üniversite eğitimi uzun yıllar boyunca başarı odaklı bir paradigma üzerine inşa edilmiştir. Bu paradigma, bireylerin eğitim yolculuklarını çoğunlukla toplumsal beklentiler ve ekonomik hedefler doğrultusunda şekillendirmelerine neden olmuştur. Özellikle kapitalist sistemin etkisiyle, başarı kavramı büyük ölçüde maddi kazançla özdeşleştirilmiş; buna paralel olarak yüksek gelir vaat eden meslekler ve bölümler “başarının temsilcisi” haline gelmiştir. Bu yaklaşım, bireysel potansiyelin keşfi ve kişisel anlam arayışının ikinci planda kalmasına neden olmuştur.

Bu sistem içinde yetişen öğrenciler, çoğu zaman kendi ilgi ve yeteneklerinden bağımsız biçimde, toplumun “doğru” olarak kodladığı kariyer yollarını izlemek zorunda kalmışlardır. Bu durum, etik dışı uygulamaların artmasına, iş hayatında mutsuzluk, yabancılaşma ve hatta tükenmişlik gibi olguların yaygınlaşmasına neden olmuştur. Dahası, kişinin kendi benliğiyle bağ kuramadığı, mesleki tercihlerinin kendi değerleriyle örtüşmediği bir eğitim süreci, yalnızca bireysel düzeyde değil, toplumsal düzeyde de ahlaki erozyona ve bağlantısızlık duygusuna zemin hazırlamaktadır.

Son yıllarda, “kırkından sonra hayatını değiştiren insanlar” temalı biyografik anlatıların popülerleşmesi, aslında bu sistemsel sorunun bir yansımasıdır. Bu anlatılar, bireylerin ancak yaşamlarının ileri evrelerinde kendi içsel ihtiyaçlarını fark ederek anlamlı bir yaşam arayışına girdiklerini göstermektedir. Oysa bu farkındalığın çok daha erken, özellikle üniversite yıllarında gelişmesi gereklidir. Çünkü üniversite eğitimi yalnızca bir mesleki uzmanlaşma süreci değil, aynı zamanda bireyin kim olduğunu, neye değer verdiğini, neye katkı sunmak istediğini keşfettiği bir dönem olmalıdır.

Bu bağlamda, günümüzün değişen toplumsal, ekonomik ve ekolojik koşulları; eğitimin yalnızca bilgi aktarımıyla sınırlı kalamayacağını, aksine bireyin yaşam amacı, toplumsal katkı ve etik sorumlulukla bütünleşmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Eğitim artık sadece “ne yapacağımız” değil, “neden yapacağımız” sorusuna da yanıt üretmelidir.

BAŞARI ODAKLI EĞİTİM VE TOPLUMSAL SONUÇLARI

Günümüzde eğitim, sadece bilgi aktarımının ötesine geçmek zorundadır. Modern dünyada, üniversite eğitiminin amacı yalnızca akademik başarı sağlamak değil, bireylerin kendilerini keşfetmelerine, potansiyellerini fark etmelerine ve kendi yaşam amaçlarını anlamalarına yardımcı olmaktır. Ancak yıllardır dünya genelinde yaygın olarak benimsenen eğitim anlayışı, başarıyı sadece akademik dereceler, gelir ve toplumsal statü üzerinden ölçen bir bakış açısına dayanmıştır. Kapitalist sistemin içinde, başarı “para” ile özdeşleştirilmiş ve bu anlayış gençlerin eğitim hayatlarını yönlendiren temel faktör haline gelmiştir. Öğrenciler, para kazanmak için sadece kendilerine uygun olmayan alanlarda eğitim almakla kalmamış, aynı zamanda bu başarıyı yakalamak adına etik değerlerden de taviz vermeye başlamışlardır. Bu durum, gittikçe daha karmaşık hale gelen bir toplumsal sorun yaratmaktadır.

PARA VE BAŞARI ARASINDA KAYBOLAN İNSANLAR

Bugün, çoğu genç, kendilerine hitap etmeyen bir mesleği seçme veya sadece daha yüksek maaşlar için kariyerlerini şekillendirme yoluna gitmektedir. Bu durumu örneklendirecek olursak Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir araştırma, üniversite mezunlarının yaklaşık yüzde 40’ının mezuniyetlerinde öğrendikleri alanlarda çalışmadıklarını ortaya koymaktadır. Yüksek maaş beklentisi ve toplumsal baskılar, bu bireyleri sadece para kazanmak amacıyla, kendi ilgi alanlarının ve yeteneklerinin dışında bir yolda ilerlemeye zorlamaktadır. Bu da kişilerin hayatlarında anlam bulmalarını engeller ve onları yalnızca üretici olmaktan çok, tüketici bir hale getirir. Kendi potansiyelini fark edemeyen, yaratıcı olamayan ve sürekli başkalarını taklit eden bireyler, topluma hiçbir katkı sunamayan, sadece var olanı tüketen insanlara dönüşür.

Dünya çapında en başarılı iş insanlarından bazıları, okul yıllarında çok iyi bir eğitim almış ancak kendi potansiyellerini, tutkularını ve yaşam amaçlarını bulamamışlardır. Sonuçta, bu insanlar kendi içsel değerlerinden yoksun kalmış ve sadece toplumsal algıya göre şekillenen kariyerler inşa etmişlerdir. Bu durum, hem bireysel hem de toplumsal anlamda büyük bir boşluğa yol açmaktadır.

ANLAM ARAYIŞI VE ETİK İHLALLER

Eğitimde başarıya dayalı bu sistem, bireyleri ne yazık ki yalnızca kendi çıkarlarını gözetmeye itmekte, duygusal ve etik değerleri ise arka planda bırakmaktadır. Sonuç olarak iş dünyasında etik ihlalleri ve çıkar ilişkileri artmakta, insanlar daha fazla maddi kazanç elde etmek için her türlü yolu denemekte ve kişisel değerlerden vazgeçmektedir. Bu da toplumsal güvenin zedelenmesine, kurumlararası ilişkilerin yozlaşmasına ve genel bir adaletsizlik duygusunun yayılmasına neden olmaktadır. Bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri, son yıllarda dünya çapında yükselen otokrasi ve diktatörlük eğilimleridir. Toplumda ahlak ve adaletin erozyona uğraması, liderlik koltuğuna oturan kişilerin kaybolmuş amaçlarını hırslarına dönüştürmesiyle derinleşmektedir. Eğer bu kişiler liderlik pozisyonlarında yer alıyorsa toplumlar yalnızca bölünmekle kalmaz, aynı zamanda otoriter rejimlere doğru sürüklenir.

Birleşmiş Milletler’in 2023 Dünya İnsani Durum Raporu, gelişen diktatörlük eğilimlerinin, toplumların öz değerlerini kaybetmesiyle doğrudan bağlantılı olduğunu ortaya koymuştur. Güçlü liderlerin kişisel çıkarları uğruna halkı manipüle etmeleri ve toplumsal yapıyı kendi hırsları doğrultusunda şekillendirmeleri, yalnızca etik ve adaletin değil, aynı zamanda barışın ve güvenliğin de yok olmasına neden olmaktadır.

KAYBOLMUŞ DEĞERLER: KENDİ İÇSEL AMACINI BULAMAYAN İNSANLAR

Dünyadaki en büyük değer kaybı, insanların kendi öz değerlerini bulamamaları ve yaşam amaçlarını anlamamalarıyla ilişkilidir. Eğitimdeki başarı odaklı yaklaşım, bireylerin kendi potansiyellerini keşfetmek yerine, toplumsal ve ekonomik baskılar doğrultusunda yönlendirilmelerine neden olmaktadır. Bu da insanların kendi içsel değerlerinden, yani gerçek anlamda kim olduklarından ve neyi başarmak istediklerinden uzaklaşmalarına yol açmaktadır. Sonuç olarak, bu kaybolmuşluk, toplumlar üzerinde derin bir etki yaratmakta ve değerler, etik ve adalet gibi kavramlar yerini yozlaşmaya bırakmaktadır.

Özellikle gelişen ülkelerde, iş gücü piyasasında gençlerin çoğu, neye hizmet ettiklerini, hangi toplumsal faydayı sağladıklarını ve kendilerinin bu dünyadaki rolünü sorgulamadan çalışmaktadır. Eğitimdeki bu boşluk, liderlik pozisyonlarına kadar ulaşmakta ve toplumları yalnızca maddi kazanımlar peşinde koşan bireylerden oluşan bir hale getirmektedir.

DÜNYADAKİ DEĞER KAYBININ KAYNAĞI: KENDİ İÇSEL AMACINI BULAMAYAN İNSANLAR

Dünyadaki tüm değer kaybı, kendi öz değerini içsel olarak bulamayan ve varoluş amacını bilmeyen insanlar sebebiyledir. Bu insanlar, yaşamları boyunca toplumsal baskılarla yönlendirilmiş ve kendi iç dünyalarını keşfetmeden büyük başarılar peşinde koşmuşlardır. Oysa insanın doğru bir eğitimle kendi içsel değerlerini bulması, hem kişisel hem de toplumsal düzeyde dengeyi sağlamak adına büyük bir önem taşır. Eğitim, bireylere sadece iş gücü piyasasında hayatta kalma becerisi kazandırmamalıdır. Onlara, insanlık adına faydalı, etik, adil ve anlamlı bir yaşam sürme sorumluluğunu da öğretmelidir.

Eğitimdeki başarı odaklı modelin yerini, anlam ve değer odaklı bir anlayışa bırakması gerektiği açıktır. İnsanlar, kendi potansiyellerini ve içsel amaçlarını keşfettiklerinde, daha yaratıcı, etik ve anlamlı katkılarda bulunan bireyler haline gelirler. Bu da yalnızca bireysel gelişim için değil, toplumların refahı için de kritik bir öneme sahiptir.

SONUÇ: EĞİTİMDE YENİ BİR DÖNEM BAŞLATMAK

Bugün karşı karşıya olduğumuz bu sorunların aşılması için eğitimde anlam odaklı bir dönüşüm gereklidir. “Purposeful Learning” gibi modeller, öğrencilerin sadece kariyer hedeflerine değil, aynı zamanda kendi içsel amaçlarına ve değerlerine göre eğitim almalarına olanak tanıyan yaklaşımlar sunmaktadır. Bu model, öğrencilerin kendi tutkularını, yeteneklerini keşfetmelerini ve topluma daha anlamlı katkılar sağlamalarını hedefler. Sadece iş dünyasında başarılı olmak değil, etik, adil ve anlamlı bir yaşam sürmek için eğitim sisteminin yeniden şekillendirilmesi gerekmektedir.

Eğitim, sadece kariyer yapmayı değil, insanlık için katkı sağlamayı ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeyi öğretmelidir. Bu dönüşüm, yalnızca bireylerin değil, toplumların da refahına katkıda bulunacak bir değişim yaratacaktır. Başarı odaklı eğitim anlayışından anlam ve değer odaklı bir eğitime geçiş, daha adil, etik ve yaratıcı bir toplumun temellerini atacaktır.

Not: Purposeful Learning (Anlam Odaklı Öğrenme), Dr. Deniz Kite tarafından geliştirilmiş ve tescil edilmiş bir modeldir.

Paylaş:

Benzer yazılar

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x